
Yazar bu kitabında kadın açısından evlilik kurumunu inceliyor. Önceleri evliliğin kadınla erkek arasında değil, kız babasıyla damat arasında bir sözleşme olduğuna işaret ediyor. Kadın aslında uyruktur. İktisadi açıdan ailenin başı erkektir. Kadın erkeğin soyadını alır, onun dinine, sınıfına, ortamına girerdi, Kadın yavaş yavaş kendi geçmişinden kopar kocasının evrenine katılırdı diyor. 1942'ye kadar Fransız hukuku da kadından kocasına boyun eğmesini istemekteydi. Evlilik günümüzde de bu geleneksel görünüşünü büyük ölçüde sürdürmektedir. Gerek eski gerek yeni dünyada gelecekle ilgili tasarıları sorulan bir çok genç kız ‘’evleneceğim’’ diye yanıt verir. Oysa hiçbir delikanlı evliliğe temel tasarısı gözüyle bakmaz, o ancak iktisadi başarısıyla adam yerine konacaktır. Genç kızlar için evlenmemiş olmak utanç vericidir. Evlilik kadının cinsel yaşamına ahlaki bir saygınlık getireyim derken aslında bu yaşamı kökünden silme amacını gütmektedir diyor. Düşüncelerini çeşitli yazarların eserlerinden örneklerle destekliyor. Evliliğin bir sonucu olarak ana olmanın ruhsal yönlerine de değiniyor.
Comments